Thursday, February 26, 2015

FEBRUARY 2015 - THE GLOBE: Cinsel saldırı, cinayet ve ceset yakma…


Şiddet bir kez girmeye görsün insanın yaşamına, nerede duracağı hiç belli olmaz. Bir çocuk aile içi şiddete maruz kalarak buyurse, hele de bu şiddet cinsel şiddeti de içeriyorsa… Bir çocuk fiziksel istismara maruz kalarak büyütülürse, fiziksel istismar sırasında kafatası kırılırsa… Bir çocuk, çevresinde kadının hep baskılandığını, aşağılandığını ve annesinin kemerle, kesici aletle dövüldüğünü seyrederek yetişirse…  Bu olumsuz çocukluk yaşantılarının (OÇY) kurbanı olan çocuk nasıl bir erişkin haline gelir? 

Cinsel saldırıya direnç gösterdiği için Özgecan Aslan’ı önce öldüren ve sonra da yakan Suphi Altındöken’in annesi işte tam da bu öyküyü anlatıyor: Suphi’nin babası kimbilir nasıl bir çocukluktan geçerek ailesine şiddet uygulayan kurbanın saldırgan haline geldiği bir insanlık dramı sürecinden geçiyor. Suphi’nin annesi kimbilir nasıl bir çocukluktan geçerek aile içi şiddete yıllarca katlanmak zorunda kalacak bir kurban haline geliyor. Açıkça anlatıyor: “Aileme dönmekten korktum, gidecek başka da hiçbir yerinm yoktu.”  Acılı anne, ısrarla “bu çocuk neler çekti?” ifadesini kullanıyor.

Normal koşullar altında yetişmiş, sevgi, destek ve huzur içinde yetişmiş insanlar için anlaması çok zor bir durum Özgecan’ın başına gelenler: Nasıl olur da bir erkek “istediğim anda istediğim kadına sahip olacağım” narsisizmini içselleştirebilir? Nasıl olur da bir erkek buna “hayır” diyen kendisine saygısı olan kadına karşı tüm empatisini yitirip kadını öldürmeye kalkışır? Nasıl olur da haydi bütün bunlar oldu, tek kaygısı “DNA”yı yoketmek” olup cesedi yakar? Nasıl olur da tüm bunları yaparken kendisine biri yaşını başını almış olması gereken iki tane daha erkek yardımcı bulur?

Elbette, Suphi’nin de, aile içi şiddet uygulayıcısı, babasının da, ve Suphi’ye en azından son sucunda yardım ve yataklık eden arkadaşının da ruhsal durumlarında bir bozukluk olmalı. Aksi takdirde, tüm etik, moral, sosyal kurallar çiğnenerek, üç büyük insanlık suçu, cinsel saldırı, cinayet, ve ceset yakma ardı ardına işlenemez. Ancak, “ruh hastası bir adam bir cinayet işledi diye sokaklara dökülmeye gerek yok” diyerek bu olayın arkasındaki çok büyük toplumsal sorunu da görmezden gelmek büyük bir toplumsal aymazlık olur.

Gelişmiş ülkelerde, işte böylesi “outlier”, sıradışı olaylar karşısında, aklı başında insanlar biraya gelip, “Bu olayın arkasındaki toplumsal etmenler nelerdir, bu etmenleri ve dolayısıyla kötü sonuçlarını engellemek için ne yapmak gerekir?” sorularına yanıt arayarak toplumun ve insanlığın ilerlemesine yol açarlar. İşte şu anda karşımızdaki görev  tam da budur:

Suphi’yi tecavüzcü, katil ve insan yakıcısı haline getiren etmenler nelerdir? Bütün çocukluğu boyunca aile içi şiddete maruz kalmış olması mı? Annesinin aile içi şiddete rağmen gidecek yerinin olmaması, onu ve çocuklarını şiddetten  kurtaracak toplumsal kurumların olmaması mı? Toplumda boşanmış kadın haline gelmektense, aile içi şiddete katlanmayı yeğ tutma felsefesinin Suphi’yi ve annesini aile içi şiddet ortamına uzun yıllar mahkum etmiş olması mı ? Toplumun kadına yönelik şiddeti önemsemeyişi ve kadını “Kocandır, döver de sever de.” mentalitesiyle, erkeği de “Erkek adam, ne yapsa evladır” felsefesiyle tutsak edişi mi ? Yoksa bunların tümü mü? 

Araştırmalar açıkça gösteriyor ki, fiziksel, duygusal, ve cinsel istismar, ihmal, ana-baba ayrılığı, ailede ruhsal sorun, suça eğilim, madde kullanımı ve aile içi şiddet gibi OÇY, erişkinlerin ruh sağlığını bozmaktatird. ABD’de OÇY kurbanı olan erişkinlerin tüm nüfusa oranı %50-65 arası değişmektedir. Olumsuz çocukluk yaşantıları, ikinci nesilde de aile içi şiddet, madde kullanımı, ruhsal sorunlar, suça eğilim gibi sosyal ve davranışsal sorunlar yanısıra diyabet, kalp hastalığı, inme gibi pekçok fiziksel sağlık sorununa yol açmaktadır.

İşte sadece Özgecan’ın ve Suphi’nin değil ama cezaevlerini dolduran yüzbinlerce “suçlu/kurban”ın dramı burada yatmaktadır. Bu yüzbinlerin yanısıra, adolesan intiharları, teröre karışma, evden kaçma, kadın ticaretine kurban olma, çocuk yaşta sokakta çalıştırılma, madde bağımlısı çocuklar gibi toplumsal örgümüzün acı parçaları haline gelen milyonların dramı da OÇY’da yatmaktadır.

Devlet ve toplumsal kurumlar biraraya gelerek toplumun bu derin yarası ile ilgili tüm gerçekleri ortaya çıkarmadan ve bu yarayı sarmak için gereken önlemler bilimsel kanıtlara dayanarak alınmadan, ne yazık ki başka Özgecanları ve Suphileri kaybetmeye devam edeceğiz.

Devlete ve Sağlık Bakanlığı’na sorularım ve çağrım şudur: Öncelikle, işlenen suçun hukuki kurallar çerçevesinde ve insan haklarına saygı çerçevesinde cezasının verileceği sükunetle topluma açıklanmalıdır. Suphi ve Özgecan’ın dramının arkasındaki sosyal sorunlar açıkça dile getirilip çok önemli bir toplumsal eğitim şansı uygun biçimde kullanılmalıdır. Suphi’ye ayrıntılı ruhsal değerlendirme yapılıp, davranışlarının arkasındaki OÇY açığa çıkarılmalıdır.  Sağlık Bakanlığının ruh sağlığı sorunlarını tarama projesi  çerçevesinde elde edilen veriler ve ülkemizdeki ruh sağlığ sorunlarının boyutu toplum ile açıkça paylaşılmalıdır. Yıllardır yürütülen bu proje sayesinde nasıl bir önleme planı yapıldığı ve atılan adımlar sayesinde ülkede ruh sağlığı sorunlarının nasıl değiştiği tüm toplum ile paylaşılmalıdır. 

Amacımız, beşikten mezara, aile yuvasına okula, işyerine, meydanlara kadar heryerde düşündüğünü korkmadan ifade edebilen özgür beyinler, hissettiğini korkmadan söze dökebilen yürekler yetiştirmek olmalı. Ancak o zaman, ikiyüzlülüğe, yalana dolana, çalıp çırpmaya, talana, şiddete, tecavüze, adam öldürmeye gerek kalmayacaktır. Çocuklarımız sevgi, koruyuculuk ve yüreklendirme ortamında çiçek açıp tüm kapasitelerini gerçekleştirecekler, toplumsal anziyete, depresyon, şiddet eğilimi, gaddarlık ve empati yoksunluğu ortadan kalkacaktır. 

No comments: