Şiddet bir kez girmeye görsün insanın
yaşamına, nerede duracağı hiç belli olmaz. Bir çocuk aile içi şiddete maruz
kalarak buyurse, hele de bu şiddet cinsel şiddeti de içeriyorsa… Bir çocuk
fiziksel istismara maruz kalarak büyütülürse, fiziksel istismar sırasında
kafatası kırılırsa… Bir çocuk, çevresinde kadının hep baskılandığını,
aşağılandığını ve annesinin kemerle, kesici aletle dövüldüğünü seyrederek
yetişirse… Bu olumsuz çocukluk
yaşantılarının (OÇY) kurbanı olan çocuk nasıl bir erişkin haline
gelir?
Cinsel saldırıya direnç gösterdiği
için Özgecan Aslan’ı önce öldüren ve sonra da yakan Suphi Altındöken’in annesi
işte tam da bu öyküyü anlatıyor: Suphi’nin babası kimbilir nasıl bir
çocukluktan geçerek ailesine şiddet uygulayan kurbanın saldırgan haline geldiği
bir insanlık dramı sürecinden geçiyor. Suphi’nin annesi kimbilir nasıl bir
çocukluktan geçerek aile içi şiddete yıllarca katlanmak zorunda kalacak bir
kurban haline geliyor. Açıkça anlatıyor: “Aileme dönmekten korktum, gidecek
başka da hiçbir yerinm yoktu.” Acılı
anne, ısrarla “bu çocuk neler çekti?” ifadesini kullanıyor.
Normal koşullar altında yetişmiş,
sevgi, destek ve huzur içinde yetişmiş insanlar için anlaması çok zor bir durum
Özgecan’ın başına gelenler: Nasıl olur da bir erkek “istediğim anda istediğim
kadına sahip olacağım” narsisizmini içselleştirebilir? Nasıl olur da bir erkek
buna “hayır” diyen kendisine saygısı olan kadına karşı tüm empatisini yitirip
kadını öldürmeye kalkışır? Nasıl olur da haydi bütün bunlar oldu, tek kaygısı
“DNA”yı yoketmek” olup cesedi yakar? Nasıl olur da tüm bunları yaparken
kendisine biri yaşını başını almış olması gereken iki tane daha erkek yardımcı
bulur?
Elbette, Suphi’nin de, aile içi
şiddet uygulayıcısı, babasının da, ve Suphi’ye en azından son sucunda yardım ve
yataklık eden arkadaşının da ruhsal durumlarında bir bozukluk olmalı. Aksi
takdirde, tüm etik, moral, sosyal kurallar çiğnenerek, üç büyük insanlık suçu,
cinsel saldırı, cinayet, ve ceset yakma ardı ardına işlenemez. Ancak, “ruh
hastası bir adam bir cinayet işledi diye sokaklara dökülmeye gerek yok” diyerek
bu olayın arkasındaki çok büyük toplumsal sorunu da görmezden gelmek büyük bir
toplumsal aymazlık olur.
Gelişmiş ülkelerde, işte böylesi
“outlier”, sıradışı olaylar karşısında, aklı başında insanlar biraya gelip, “Bu
olayın arkasındaki toplumsal etmenler nelerdir, bu etmenleri ve dolayısıyla
kötü sonuçlarını engellemek için ne yapmak gerekir?” sorularına yanıt arayarak
toplumun ve insanlığın ilerlemesine yol açarlar. İşte şu anda karşımızdaki
görev tam da budur:
Suphi’yi tecavüzcü, katil ve insan
yakıcısı haline getiren etmenler nelerdir? Bütün çocukluğu boyunca aile içi
şiddete maruz kalmış olması mı? Annesinin aile içi şiddete rağmen gidecek
yerinin olmaması, onu ve çocuklarını şiddetten
kurtaracak toplumsal kurumların olmaması mı? Toplumda boşanmış kadın
haline gelmektense, aile içi şiddete katlanmayı yeğ tutma felsefesinin Suphi’yi
ve annesini aile içi şiddet ortamına uzun yıllar mahkum etmiş olması mı ?
Toplumun kadına yönelik şiddeti önemsemeyişi ve kadını “Kocandır, döver de
sever de.” mentalitesiyle, erkeği de “Erkek adam, ne yapsa evladır”
felsefesiyle tutsak edişi mi ? Yoksa bunların tümü mü?
Araştırmalar açıkça gösteriyor ki,
fiziksel, duygusal, ve cinsel istismar, ihmal, ana-baba ayrılığı, ailede ruhsal
sorun, suça eğilim, madde kullanımı ve aile içi şiddet gibi OÇY, erişkinlerin
ruh sağlığını bozmaktatird. ABD’de OÇY kurbanı olan erişkinlerin tüm nüfusa
oranı %50-65 arası değişmektedir. Olumsuz çocukluk yaşantıları, ikinci nesilde
de aile içi şiddet, madde kullanımı, ruhsal sorunlar, suça eğilim gibi sosyal
ve davranışsal sorunlar yanısıra diyabet, kalp hastalığı, inme gibi pekçok
fiziksel sağlık sorununa yol açmaktadır.
İşte sadece Özgecan’ın ve Suphi’nin
değil ama cezaevlerini dolduran yüzbinlerce “suçlu/kurban”ın dramı burada
yatmaktadır. Bu yüzbinlerin yanısıra, adolesan intiharları, teröre karışma,
evden kaçma, kadın ticaretine kurban olma, çocuk yaşta sokakta çalıştırılma,
madde bağımlısı çocuklar gibi toplumsal örgümüzün acı parçaları haline gelen
milyonların dramı da OÇY’da yatmaktadır.
Devlet ve toplumsal kurumlar biraraya
gelerek toplumun bu derin yarası ile ilgili tüm gerçekleri ortaya çıkarmadan ve
bu yarayı sarmak için gereken önlemler bilimsel kanıtlara dayanarak alınmadan,
ne yazık ki başka Özgecanları ve Suphileri kaybetmeye devam edeceğiz.
Devlete ve Sağlık Bakanlığı’na
sorularım ve çağrım şudur: Öncelikle, işlenen suçun hukuki kurallar
çerçevesinde ve insan haklarına saygı çerçevesinde cezasının verileceği
sükunetle topluma açıklanmalıdır. Suphi ve Özgecan’ın dramının arkasındaki
sosyal sorunlar açıkça dile getirilip çok önemli bir toplumsal eğitim şansı
uygun biçimde kullanılmalıdır. Suphi’ye ayrıntılı ruhsal değerlendirme yapılıp,
davranışlarının arkasındaki OÇY açığa çıkarılmalıdır. Sağlık Bakanlığının ruh sağlığı sorunlarını
tarama projesi çerçevesinde elde edilen
veriler ve ülkemizdeki ruh sağlığ sorunlarının boyutu toplum ile açıkça
paylaşılmalıdır. Yıllardır yürütülen bu proje sayesinde nasıl bir önleme planı
yapıldığı ve atılan adımlar sayesinde ülkede ruh sağlığı sorunlarının nasıl
değiştiği tüm toplum ile paylaşılmalıdır.
Amacımız, beşikten mezara, aile
yuvasına okula, işyerine, meydanlara kadar heryerde düşündüğünü korkmadan ifade
edebilen özgür beyinler, hissettiğini korkmadan söze dökebilen yürekler
yetiştirmek olmalı. Ancak o zaman, ikiyüzlülüğe, yalana dolana, çalıp çırpmaya,
talana, şiddete, tecavüze, adam öldürmeye gerek kalmayacaktır. Çocuklarımız
sevgi, koruyuculuk ve yüreklendirme ortamında çiçek açıp tüm kapasitelerini
gerçekleştirecekler, toplumsal anziyete, depresyon, şiddet eğilimi, gaddarlık
ve empati yoksunluğu ortadan kalkacaktır.
No comments:
Post a Comment